Laiklik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Laiklik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30/11/2025

Bir Kapıdan Fazlasını Kapatmak: 100. Yılında Tekke ve Zaviyeler Devrimi'nin Politik Anatomisi

Bugün, sosyal medya hesaplarımda da paylaştığım üzere, Cumhuriyet tarihinin en kritik kırılma noktalarından birinin, Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılmasına Dair Kanun'un kabul edilişinin (30 Kasım 1925) tam 100. yılı.

Genellikle tarih kitaplarında bu olay, "laiklik yolunda atılan bir adım" cümlesiyle özetlenip geçilir. Ancak bir Siyaset Bilimi Uzmanı olarak olaya baktığımda, orada sadece 'dini mekanların kapatılmasını' değil, çok daha derin bir 'iktidar ve otorite konsolidasyonu' hamlesini görüyorum.

Gelin, vitrinin arkasına geçelim ve 100 yıl önceki bu kararın sosyo-politik kodlarını inceleyelim.

Devlet İçinde Devlet Sorunsalı

1925 Türkiye'sini analiz ederken yapılan en büyük hata, dönemi bugünün dinamikleriyle okumaktır. Oysa o günün tekkeleri, sadece insanların ibadet ettiği masum manevi sığınaklar değildi. Yüzyıllar içinde ekonomik güç devşiren, kendi hiyerarşisini kuran ve en önemlisi 'devlet otoritesine alternatif bir sadakat merkezi' oluşturan yapılar haline gelmişti.

Siyaset biliminin temel kuralıdır: Egemenlik bölünemez.

Modern ulus devlet inşasında, vatandaşın devlete olan sadakatinin arasına giren her türlü feodal, aşiret bazlı veya teokratik ara katman, sistem için bir tehdittir. 1925'teki yasa, aslında bir 'inanç yasaklaması' değil, devletin egemenlik alanını temizleme operasyonuydu.

Zihniyet Devrimi

Mustafa Kemal ve kadrosunun fark ettiği şuydu: Kurumları (Saltanat, Halifelik) kaldırmak kolaydır, ancak o kurumları besleyen zihniyeti dönüştürmek zordur. Tekkelerin kapatılması, işte bu zihniyet dönüşümünün, yani toplumu 'kul' statüsünden 'birey' statüsüne geçirme projesinin en radikal adımıydı.

Şeyhinin iki dudağı arasından çıkacak söze iradesini teslim etmiş bir kitleyle, rasyonel düşünen modern bir toplum inşa edilemezdi.

Bugüne Not

Bugün, İslam öncesi Arap toplumundan günümüze uzanan tarihsel süreçleri incelerken de aynı metodolojiyi izliyorum. Olayları sadece "kim, ne zaman, nerede" sorularıyla değil; "güç kimdeydi, ekonomik kaynaklar nasıl dağılıyordu, kitleler nasıl yönetiliyordu" sorularıyla ele alıyorum.

100 yıl sonra bugün, o kanunun ne kadar hayati olduğunu; "aklı hür, irfanı hür, vicdanı hür" nesillerin önemini daha iyi anlıyoruz.

Tarih, sadece geçmişi anmak için değil, bugünü anlamlandırmak için vardır.

Çöldeki Paris mi, yoksa karanlık bir kuyu mu? (İslam öncesi Arap toplumunda "cahiliye" kavramının yanlış anlaşılması üzerine)

Tarih, kazananlar tarafından yazılır. Bu yüzden bir dönem sona erip yenisi başladığında, eski döneme dair anlatılar genellikle karikatürize ...

En Çok Okunan Analizler